Sahte PCR testi davası kapsamında 21 orkestra çalışanı tutuklanan Bülent Ersoy, sonunda sessizliğini bozdu. Konuyu çözüme kavuşturacağını söyleyenlerin ricası üzerine şimdiye kadar susutuğunu söyleyen Ersoy, uzun bir yazılı açıklama yayınladı. Kendisinin de mağdur olduğunu belirten 69 yaşındaki Ersoy şunları söyledi:
“Kamuoyuna duyuru… Adalet herkes içindir. Adalet herkesten üstündür. Adalet karşısında herkes eşittir. Peki o zaman Kıbrıs’a benimle konser vermeye giden 21 müzisyen dostlarımın ellerine tutuşturulan sahte PCR raporu tanzim talebinde bulunup alan adı geçen otelin sayın genel müdürü Süleyman Bey’in ve bu raporları tanzim eden hatır gönül ve kazanç için sahtekârlık yapan sayın doktor hemşire ve hastanenin onayladığı resmi belgeleri tanzim ve tebliğ eden kişilerin hiç mi suçları yoktu da ada içerisinde elleri kollarını sallayarak ortalarda yüzsüzce dolaşıyorlar ve serbestler ama benim ekmek parası için hayat savaşı veren sevgili arkadaşlarımın, çocukların bugün elleri kelepçeli bir şekilde hapse atıldılar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Sayın hakim, Sayın Savcı, Sayın Bakanlar Kurulu, Sayın Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum; sizin adanızda adalet kişilere göre değişim mi gösteriyor?
Hayatım boyunca adaletsizliği hiç prim vermedim. Kendim de iki kez hapse girdim. Kimselerden de yardım dilenmedim, istemedim… Çünkü o suçlar işlemiştim. Cezasını da çekmekle mükelleftim. Bu konu ile ilgili bugüne kadar 21 arkadaşım ve dostuma mahkemelerinde ters bir reaksiyon oluşmasın adına herhangi bir şekilde zarar gelmesin diye evet sustum…
Onlara sadece telefonla müteaddid kereler bağlanarak hepsini bir odaya toplayıp kendileri ile konuşarak gerek maddi gerek manevi ilgimi alakamı, sevgimi bağlılığımı hep hissettirmeye çalıştım. Ailelerine maddeten yardım ettim. Bir Saz arkadaşımın hamile eşini yatırdığım çok ünlü bir hastanede doğumunu yaptırttım. Hatta ve hatta kendileri de teveccüh buyurup yeni doğan evlatlarının ismini Bülent koymuşlar.
Ben bütün bunları yaparken yardımlarımı şova dönüştürmeden, sağ elin verdiğini sol el görmemeli, bilmemeli terbiyesi içerisinde hareket ettim. Bu hayatım boyunca da böyle oldu. Zira ben yaptıklarımı şova dönüştürmem. Ben naçizane şovları mı sadece ve sadece sahnelerinde icra ettim ve ederim.
Yani kısacası elimin erdiği, gücümün yettiğince arkadaşlarımın hep yanlarında oldum ve olacağım da… Arkadaşlarımın mahkemelerinde bugüne kadar ters bir oluşum hasıl olmasın diye ki, bu şekilde uyarılmıştır. Sustum ama artık bugünkü o kelepçeli elleri gördükten sonra hak aramak nasıl oluyormuş göreceğiz, görüşeceğiz.
Aslında ben de bu konudan maddi ve manevi şahsım olarak son derece zarar ve ziyanını yaşadım ve yaşıyorum da… Ekibinin olmayışı nedeniyle tüm alınmış işlemi iptal etmek zorunda kaldım. Manevi acı ve ziyana gelince onun zaten karşılığı yok. Türkiye’nin en büyük avukatlarını görevlendirdim. O adı geçen otelin Genel Müdürü Sayın Süleyman beyefendi, o hastanenin doktoru ve o koskoca hastanenin yargılanmaları için gereken hukuki savaşı tüm servetim pahasına vereceğim. Ayrıca bu savaşım sadece Türkiye hudutları ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hudutları içinde kalmayacak. Avrupa İnsan Hakları Yüce mahkemelerinde de bu hakkımı ve haklarımızın da son nefesime kadar mücadelesini vereceğim.”