BKM ve DOT, yeni yıla sayılı günler kala, doğumunun 250. yılında- Jane Austen’ın 1813 tarihli Gurur ve Önyargı (Pride and Prejudice) adlı klasik eserinin Isobel McArthur tarafından eğlenceli bir komediye dönüştürülen “GURUR ve ÖNYARGI* (*gibi bir şey)” adlı tiyatro oyununu, 23 Aralık’ta Maximum Uniq Hall’de gerçekleşen prömiyerle seyirciyle buluşturdu.
DOT’un Sanat Yönetmeni Murat Daltaban’ın yönetmenliğinde sahnelenen oyunda Birce Akalay, Nergis Öztürk, Özge Özberk, Ayşegül Uraz ve Kardelen Arpacı kız neşesiyle seyircilere 2 perde de 140 dakika boyunca eşsiz anlar yaşattı ve Gurur ve Önyargı* (*gibi bir şey) oyun sonunda dakikalarca ayakta alkışlandı. Oyunu sahneye koyan DOT’un Sanat Yönetmeni Murat Daltaban ön hazırlıkları ve prova süreci dahil yaklaşık 1 yıldır çalıştıkları bu proje için şunları söyledi:
“Gurur” ve “Önyargı” kelimeleri, hikayemizdeki çağrışımlarından bambaşka yerlere savrulmuşken, romantize edilmiş çağrışımlarını arama peşindeyiz. Ama hikayemiz o kadar pembe değil, tüm politik gücüyle meydan okuyor. Kodlanmış erkek rollerini maskara ediyor, kodlanmış kadın rollerini acımadan eleştiriyor. Beş kadın oyuncunun yüksek enerjili mizahıyla sahnenin orta yerine bir molotof kokteyli atmaktan çekinmiyor. Hikâye anlatma sanatının en zarif örneklerinden biriyle karşı karşıyasınız. Olan bitene şahit olan, kulak kabartan, üst sınıfın kirli çamaşırlarını çok yakından tanıyan, aslında her şeyi dipten yönetme gücünü elinde tutan emekçi sınıfın “hizmetçi”lerinin, emekçi kadınların, ağzından dinlemek bu hikâyeye bir başka “zarafet” katıyor. Hizmetçilerimizi çok seveceksiniz. Ben her birine bayılıyorum. Onları canlandıran oyuncuları da sahnede çok seveceksiniz. Provalarda “hikâye anlatıcısı hizmetçiler”e kattıkları her an beni etkiledi, eminim size de unutamayacağınız anlar armağan edecekler. Bu sevgili Hizmetçilerimiz neler anlatıyor neler; “Kadınların Toplumsal Rolleri ve Ekonomik Bağımlılıkları” mı desek, “Sınıf ve Ayrıcalık” mı desek; “Evliliğin Ekonomik Boyutu” mu desek, “Patriyarkanın Eleştirisi” mi desek, yoksa “Kadın Dayanışması” mı desek… daha neler neler…”