Aslıhan Güner, Empati programına konuk oldu. İstanbul dışındaki dizi setlerinde evini çok özlediğini belirten Güner; “Şehir dışı olmasının verdiği bedensel ve ruhsal yorgunluk oluyor, kendine hasret kalıyorsun şehir dışında. Bitkilerimi özleyip ağladığımı biliyorum” dedi. Aslıhan Güner’in oyunculuk yorumu da bir hayli ilginçti, Güner: “Oyunculuk doğum gibi bir şey, o sancıyı acıyı yaşıyorsun, bittikten sonra onu bir daha bir daha istiyorsun. Hem acısı yüksek, zorluğu olan bir iş, zaman gelip yaptığın işi görünce, meydana çıkıp savaşmaya devam ediyorsun” dedi.
BABAM EVLENDİĞİMİ GÖRSÜN ÇOK İSTEDİM
Aslıhan Güner, evlendiğini babasının görmesini çok istediğini belirtti ve o dönemi Ahmet Mümtaz Taylan’a şöyle anlattı:
“En büyük dileğim ve hayalimdi. Babam evlendiğimi görsün ve ben onunla dans edeyim. Eşimle niyetimiz de çok ciddiydi zaten, lenfoma kanseriydi babam, çok zor bir hastalık, Allah tüm kanser hastalarına ve yakınlarına sabır versin, babam 2 kez o savaşı kazanmıştı, 3. kez nüksetti. Hayallerimi gerçekleştirdim, babam evlendiğimi gördü”
VE HAYATI FARKINDA YAŞAYANLARIN HEP ÜZÜLDÜĞÜ CENAZE EVLERİNDEKİ İKRAMLAR...
Aslıhan Güner, Empati’de, gündelik hayatımızda çoğumuzu üzen bir konuya da dikkat çekti. Cenaze evindeki ikramlara değinerek şu cümleleri kurdu: “Cenaze törenlerini hiçbir zaman sevmedim. İnsanların acısı varken insanların yemek beklemesi, hizmet beklemesi, sen acıdan kavrulurken birinin market alışverişi muhabbeti yapması, senin işinle ilgili herhangi bir sorunun sana sorulması, insanlık dışı ve acıyı anlamamak. Beni çok yıpratıyor. Ateş düştüğü yeri yakar, en güzel destek şekli o kişinin elini tutup sessiz kalmak ya da günümüzdeki telefon mesajları…”